KÜLTÜR VE SANAT Haber Girişi : 15 Mart 2024 10:55

Tarih, doğa ve lezzetin buluştuğu şehir: Muş keşfedilmeyi bekliyor!

Tarih, doğa ve lezzetin buluştuğu şehir: Muş keşfedilmeyi bekliyor!
Tarih, Doğa ve Lezzetin Buluştuğu Şehir: Muş keşfedilmeyi bekliyor! Muş, bereketli ovaları, zengin mutfağı, tarihi dokusu ve eşsiz doğal güzellikleriyle keşfedilmeyi bekliyor.

ALPARSLAN DİYARI- Muş, sularıyla çağlayan nehirleri, mistik dağları ve eşsiz tarihiyle Türkiye'nin gizli cennetlerinden biri. Akarsuların kucakladığı bereketli toprakları, her mevsimde farklı bir güzellik sunarken, bahar aylarında uçsuz bucaksız lale tarlalarıyla adeta bir tablo gibi gelir karşınıza. Ancak Muş'un cazibesi sadece doğal güzelliklerinden değil, zengin mutfağı ve tarihi mirasıyla da gelir. Hadi gelin hep birlikte Muş'umuzu tanıyalım... 

 

 

 

 

LALE DİYARI MUŞ

 

 

Muş, akarsuları, gölleri, ovaları, kadim tarihi, tarihi eserleri, bahar aylarında sizi karşılayan uçsuz bucaksız lale tarlaları, birbirinden lezzetli yöresel yemekleri ve eski kaşarı ile farklı bir gezi deneyimi sunuyor.

 

 

Muş kelimesi akarsu ve nehirlerin bol olduğu yer anlamındaki “Muşa” kelimesinden gelir. Murat ve Karasu nehirleri Muş Ovası’nın bereketine bereket katarak süzülürken, Çatbaşı köyü civarında birleşerek, Telli Turna ve Toy kuşlarının kanat seslerine karışarak söylenir Muş türküleri... Nemrut, Süphan ve Çavuş dağları üçgeninde yer alan kentin sembolü ise bahar aylarında uçsuz bucaksız ovalarını süsleyen lalesidir.

 

 

Muş lalesi, tüm dünyayı saran İstanbul lalesinin atasıdır. Türkistan bozkırlarından yabani bir çiçek olarak Türklerle Muş ovasına gelmiş, buradan da önce İstanbul’un saray bahçelerini süslemiş, oradan da tüm dünyaya yayılmıştır. Muş lalesi her yıl nisan ayının son dönemleri ve mayıs ayının başında Muş ovasına güzel bir görüntü verir. Muş lalesinin ömrü sadece 15 gündür ve bu 15 gün içinde lale festivalleri düzenlenir.

 

 

Tarım ve hayvancılığın merkezi olan topraklar, akarsuları ve gölleri ile kuşlar için cennet niteliğindedir. Yaz mevsiminde göçmen kuşların yuvası haline gelen Muş’un kuş cennetleri oldukça yaygındır. Özellikle Hamurped Gölleri, Kazan Gölü, Muş, Bulanık ve Malazgirt ovasındaki sazlıklar Muş’un en nadide türleri Toy kuşları ve Telli turnalara ev sahipliği yapar. Bunların dışında Kız, Gökkuzgun, Hüthüt, Kukumav, Kara Başlı Çinte, Poyraz, Yeşilbaş Ördek, Saka, Arıkuşu da Muş ovasının göllerini ve sazlıklarını yaz aylarında ziyaret eden kuşlardandır.

 

 

 

 


BURASI MUŞ'TUR, YOLU YOKUŞTUR

 


Muş denince herkesin aklına aynı türkü gelir: “Burası Muş’tur, yolu yokuştur, giden gelmiyor, acep ne iştir…” Acılı, elemli ve yaslı bir türkünün öyküsüdür bu. Osmanlı Yemen çöllerinde zorlu bir savaşa tutulmuştur. Yemen ellerine vilayetlerden birinde oluşturulacak bir alayla gidilmesinin mümkün olduğuna karar verilir. Bu sırada Muş’tan Bulanık, Malazgirt ve Varto’dan bir ses yükselir: “Hepimiz varız, gönüllüyüz yemen çöllerine gitmeye”. Osmanlıya haber iletilir, yetkililer bakar sayı yeterli, karar verilir ve Yemen çöllerine Muş’tan oluşturulan bir redif alayı gönderilir. Yemen’e gidilmesine gidilir ama hiçbiri de geri dönmez. İşte bu türkü gidip de gelemeyen o isimsiz kahramanlardan Muş’ta kalan sevgilisinin sesi, özlemi, elemi ve de acısıdır.

 

 

 

 

 

MEDENİYET GEÇİDİ

 


Asur kaynaklarına göre Muş yöresi MÖ 13. yüzyılda Urartulara bağlı Nairi ülkesinin sınırları içerisindeydi. Daha sonraki kaynaklarda Taron adıyla geçen yöre sırasıyla İskit, Med, Pers, Makedon, Selevkos, Roma, Part, Arsakes ve Bizans yönetiminde kaldı. Birkaç kez Romalılar ile Partlar ve Bizanslılar ile Sasaniler arasında el değiştirdi. Daha sonra Emevilerin ve Abbasilerin egemenliğine girdi. Daha sonra göçebe Türkmen topluluklar yöreye yerleşmeye başladı. Türkmenler geldiğinde yörede Ermeniler vardı. 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Selçuklu toprağı haline gelen Muş kenti, 1514’te Osmanlı egemenliğine girdi. 19. yüzyıl sonlarında Bitlis vilayetine bağlandı. Osmanlı döneminde nüfusun nispi çoğunluğunu Ermeniler oluşturuyordu.

 

 

 

1916-1917 yılında Rusların ve Ermenilerin nüfuz bölgesi olan şehir, Ermeni tehcirine sahne oldu. Kurtuluş Savaşı sırasında 1920 yılında yörede Hallo Ayaklanması yaşandı. Bu olaylardan sonra 1924 yılında şehir, il merkezi yapıldı. Daha sonra da Şeyh Said ayaklanması yaşandı. Kısa süreliğine tekrar Bitlis’e bağlanan şehir, 1929’da tekrar il merkezi oldu.

 

 

 

 

 

 BEREKETLİ TOPRAKLAR

 

 

Türkiye’nin 3. büyük ovası olan Muş Ovası’nın bereketli topraklarında buğday, arpa, mısır, nohut, tütün, üzüm, lahana, şeker pancarı, kavun, karpuz ve patates yetiştiriliyor. Yörede Kelem olarak bilinen Muş lahanası ya parçalanıp turşusu kurulur veya taze taze yemeği yapılır. Lahana turşusu uzun kış aylarında sarmasından, çortisine nefis yemekler olarak sofrayı süsler.

 

 

Muş’ta bağcılığın tarihi çok eski tarihlere dayanır. Muş üzümü ince kabuklu, sulu, şekerli ve hafif ekşimsidir. Muş’un hemen yakınındaki Haspet Kalesi’nin eteklerindeki Mongok Bağları yetiştirdiği üzümlerle öne çıkar. Sinciri, danagözü, yazbeyazı,güzbeyazı ve keşmer çeşitleri ünlüdür. İncebel ve Mehmetcan Bağlarında da kaliteli üzümler yetiştirilir. Bu bağlarda karadut, kiraz, güz armudu, mayhoş bir tadı olan küçük beyaz Macirek elması da yetiştirilir ve sevilerek yenir.

 

 

 

 

 

ALTIN SARISI ÇİLE 

 

 

Kıraç topraklarda da yetişen Muş tütünü Tekel olduğu dönemlerde yılda 4 bin tona kadar üretilirken, alımların özel sektöre geçmesi ile birlikte yılda 8-9 tona kadar gerilemiştir. Tütüncülük yoğun emek isteyen bir iştir. Ekilmesi, bakımı, sulanması, altta sararan yaprakların toplanması, üç kez kırım yapılması, dizilip kurutulması, kapalı alanlarda bekletilip havanın nemi ile kıvam kazanması yoğun insan emeği gerektirdiği için altın sarısı çile diye adlandırılır. Muş kaşarı Türkiye’nin en lezzetli sütlerinin üretildiği Muş’ta kaşar, Bulanık, Malazgirt ve Liz ovalarında mayıs ayından başlayarak ağustos sonuna kadar renkten renge bürünen çiçek tarlaları ve yaylalarda doğal şartlarda dağlarda yetişen otlarla beslenen hayvanların sütlerinden üretilir. Teker şeklinde üretilen 1 kg. Muş kaşarı için 11-12 kg süt kullanılır. Muş kaşarı mükemmel lezzeti yakalaması için 6-12 ay doğal ortamlarda olgunlaştırılır. Yüzde 40 koyun sütü oranı ile açık ara Türkiye’nin en iyi eski kaşarlarından biridir.

 

 

 

Yine Muş ovasını süsleyen rengarenk çiçekleri ile beslenen ve rakımı 1350 -2600 metre yükseklere yerleşen arılar en doğal lezzetli balları yaparlar. Her yıl 100 bin kovanlık göçebe gezginci arıcıların uğradığı Muş yaylaları geven, kekik ve sarı diken gibi 62 çeşit dikenli/ çiçekli bitki ile doğallığı ve tadı ile öne çıkıyor.

 

 

Muş’un Bulanık ilçesinde sürüler halinde kaz yetiştiriciliği yapılır. Kars’ta tüketilen kazın önemli bir oranı da Muş’tan gitmektedir.

 

 

Muş ovasının endemik bitkileri ile harmanlanan manda yoğurdu ve sütün iki kere kaynatılıp soğutulmasından elde edilen manda kaymağı Muş’un ön plana çıkan lezzetleri arasındadır.

 

 

 

 


ZENGİN MUTFAK

 

 

Hayvancılığın etkisi ile et yöre beslenmesinde temel öğe durumundadır. Zengin bir doğaya, bereketli bir ovaya sahip olan Muş’un zengin bağ ve bahçelerinde yetişen sebze, meyve ve tahıl ürünleri ile dağları ve yaylalarında yetişen otları Muş mutfağına lezzet katar. Yörede Kelem olarak adlandırılan lahana bir çeşit turşu olan Çorti olarak kışa hazırlanır. Ufak doğranan lahana yapraklarına reyhan, pul biber, limon, tuz ve su eklenerek kavanozlara basılarak yapılır. Çorti yemeklerin yanında turşu olarak tüketildiği gibi, içerisine yarma, buğday ve kemikli et katılarak Çorti Aşı olarak da Muş sofralarına lezzet katar. Muş Köftesi diğer illerdeki içli köfteden farklı olarak, bulgurun kıyma ile çiğköfte kıvamında yoğurarak, iç malzeme olarak da soğan kavurması konularak yapılan besleyici bir yemektir. Birçok bölgede sulu köfte olarak bilinen yemeğe yörede Glorik (ufak köfte) denir. Evlerde köfte yapıldığında hem Muş köftesi hem ufak köfte beraber yapılır. İçerisine haşlanmış nohut ve yağda kavrulmuş soğan ilave edilir.

 

 

 

Yöresel ismi Kırçıklı Kelem Sarması olan domatesli lahana sarmasına bölgede dolma da denir. Muş’un kıymalı kelem sarması üzerine eklenen kırçıklı sosla yöreye özgü bir lezzet kazanır. Yine lahana sarması olarak bilinen Hez (Hazut) dolması farkını pişirilirken kullanılan sumak suyundan alır. Hez dolmasına sumak ekşimsi farklı bir lezzet katar.

 

 

 

Soğuk ve sıcak olarak içilebilen ayran aşı bölgede Gırar olarak bilinir. Helim Aşı nohut, döğme ve yeşil mercimeğin bir araya gelip, kemikli etinde ona lezzet kazandırması ile ortaya çıkan mükemmel bir lezzettir. Güllük Çalması, bahar aylarında dağlarda toplanan yörede güllük, gürik veya çiriş otu olarak da bilinen ota döğme katılarak yapılan bir yemektir.

 

 

 

Haşlanan tavuk göğsü, pişmiş döğmeye didiklenerek iyice birbirine yedirilerek ve üzerine hazırlanan sosuyla servis edilen Herse (tavuklu) Muş’un önemli yemeklerinden biridir. Jağ/cağ, kengere benzeyen yabani bir ottur. Parmak büyüklüğünde doğranıp önceden haşlanan çağ, yumurta ve una bulanarak tereyağında kızartılıp jağ/çağ kızartması olarak sofraları süsler. Yine dağlardan toplanan Kenger kızartılarak tüketilir.

 

 

 

Keşkek pilavı Muş’ta farklı olarak nohut katılarak et suyunda pişirildiği için daha bir lezzet kazanır.

 

 

Bölgede yapılan Zerfed ekmeği tabak gibi sıcak sıcak içi oyulur. Oyulan ekmekler içine doğranır ve üzerine ayranla yumuşatılıp tereyağı sosu gezdirilerek lezzet kazandırılır. Oyulan Zerfad ekmeğinin içerisine kavurma konulup üzerine ayran ve tereyağı sosu gezdirilerek de sofralarda yerini alır.

 

 

Muşun coğrafi işaretli ürünleri içerisinde Muş Eski Kaşarı, Muş Köftesi, Muş Çorti Aşı ve Muş Çorti Turşusu yer alır.

 

 

"HABER MERKEZİ"

 

 

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Murat Murat 16 Mart 2024 16:21

    2 yıldır Muştayım. Yukarıda yazılanlarla uzaktan yakından alakası yok. Kendini geliştirmesi lazım, yatırım alması lazım, görgü ve nezaket kurallarının yaygınlaşması lazım, vs vs vs lazım da lazım.

  • MEHMET SIDDIK BARIK 16 Mart 2024 11:44

    1.Burasi muştur türkusunde hata vardir,burasi hoş tur.yani türku muşa ait degildir. 2.Alparslan malazgirt savaşında yerel kürt aşiretlerinden faydalanmistir,yani musta ermeniler olduğu gibi kürt aşiretlerinde vardi.

  • MEHMET SIDDIK BARIK 16 Mart 2024 11:41

    1.Burasi muştur türkusunde hata vardir,burasi hoş tur.yani türku muşa ait degildir. 2.Alparslan malazgirt savaşında yerel kürt aşiretlerinden faydalanmistir,yani musta ermeniler olduğu gibi kürt aşiretlerinde vardi.