Toplumun Beklentileri ile Annelik Deneyimi Arasındaki Fark
Mayıs ayının ikinci haftası geldiğinde sokaklar çiçeklerle, vitrinler hediyelerle doluyor. Anneler Günü vesilesiyle sosyal medyada mutlu aile pozları, kahvaltı tepsileri, “dünyanın en iyi annesi” yazılı kupalar görülüyor. Elbette bu özel gün, annelerimize sevgimizi ve minnettarlığımızı göstermek için güzel bir fırsat. Ancak bir yandan da fark etmemiz gereken önemli bir gerçek var: Annelik, sadece kutlamalardan ibaret değil. Üstelik her annenin hikâyesi bu ideal tabloya uymuyor.
Toplumun dayattığı “ideal anne” imajı; her şeye yetişen, çocuklarının tüm ihtiyaçlarını önceden gören, asla yorulmayan ve şikâyet etmeyen bir kadını gözümüzün önüne getiriyor. Oysa gerçek hayatta annelik, zaman zaman sabrın tükendiği, suçluluk hissinin ağır bastığı, kendi ihtiyaçların ertelendiği bir süreç olabiliyor.
Çocuk gelişimi uzmanları, bir annenin mükemmel olmasının gerekmediğini, “yeterince iyi” olmasının yeterli olduğunu söylüyor. İngiliz psikanalist Donald Winnicott’un bu kavramı, annenin zaman zaman hata yapmasının, çocuğun gelişimi için aslında doğal ve gerekli olduğunu vurguluyor. Çünkü çocuklar, yalnızca ilgilenilen değil, aynı zamanda duygusal olarak bağ kurabildikleri ebeveynlere ihtiyaç duyar.
Günümüzde birçok anne hem çocuğuna en iyisini sunmak hem de toplumun “iyi anne” ölçütlerine uymak için büyük bir çaba içinde. Sosyal medya bu baskıyı artırıyor. Sürekli mutlu görünen anneler, organik yemekler, eğitici oyunlar... Tüm bunlar diğer annelerde yetersizlik duygusu yaratabiliyor. Oysa unutulmamalı: Anneliğin dışarıdan nasıl göründüğü değil, çocuğun kendini güvende hissedip hissetmediği önemlidir.
Bir diğer konu da anneliğin tek başına yürütülmesi gereken bir sorumluluk gibi algılanmasıdır. Çocuk bakımı sadece annenin değil, babanın, aile büyüklerinin ve toplumun da içinde yer aldığı bir sorumluluktur. Anneye her yükün bindirilmesi, hem onun ruh sağlığını hem de çocuğun gelişimini olumsuz etkileyebilir.
Araştırmalar, duygularını ifade edebilen ve sınırlarını koruyabilen annelerin çocuklarının daha sağlıklı bir duygusal gelişim gösterdiğini ortaya koyuyor. Yani çocuklar, her şeyi kusursuz yapan değil, duygusal olarak yanında olabilen annelere ihtiyaç duyar. Psikoterapist Harriet Lerner bu konuda şöyle diyor:
“Kendinize nasıl davrandığınız, çocuğunuza nasıl biri olacağını gösteren sessiz bir öğretidir.”
Bu Anneler Günü’nde, sadece anneleri kutlamakla kalmayalım. Aynı zamanda onları gerçekten anlayalım. Onların da dinlenmeye, desteklenmeye, anlaşılmaya ihtiyacı olduğunu fark edelim. Anneliği bir fedakârlık yarışı olmaktan çıkarıp, insani bir deneyim olarak görmeye başlayalım.
Çünkü en güzel hediye, anneleri yalnız bırakmamak ve yüklerini birlikte taşımaktır.