Son günlerde sıcaklar kavuruyor. Betonun üstünde yankılanan sıcak, nefes alabilmeyi daha da güç hale getiriyor. İnsan nefes almak istese de nefesin serinliği yok, rüzgâr esmiyor, esse bile bile sıcak esiyor. Hepimiz aynı çemberdeyiz. Betonlarla örülü, yakıcı duvarların arasında…
Bir zamanlar bahçelerinde ağaçlar olan, sokaklarında çocuk sesleri yankılanan müstakil evler vardı. Küçük, sade ama insanı yaşatan evlerdi bunlar. Gökyüzüne değil, birbirine bakan, komşuluk ve huzur kokan paylaşıma açılan pencerelerdi… Sonra o evler birer birer yıkıldı. Yerine çirkinliğiyle göğe uzanan, balkonsuz, oyun alanı olmayan, manzarası dahi birbirinin duvarı olan beton binalar dikildi. Ve biz şimdi bu beton binaların arasında, üstü açık, gökyüzünü görebildiğimize şükrettiğimiz hapishanelerimizde kavruluyoruz.
Kale Mahallesi’nin tarihini TOKİ mezarlığına hapsettik. Sunay Mahallesi’nin bahçeli evlerini ucubeye çevirdik. Karşıyaka’yı, gözde bir mahalle olacakken, bir beton mezarlığına dönüştürdük. Hürriyet, Kültür, Minare, Muratpaşa… saymaya gerek yok. Her biri aynı kaderin tutsağı, yaşam alanı olmaktan çıkmış, en yakın depremde yerle bir olmaya mahkum evler. Dar sokaklar, boğucu bloklar, yeşile yabancı, sıcaktan kavrulan, toza mahkum, geçmişini ve güzelliğini yitirmiş bir şehir…
Ve şimdi Zafer Mahallesi de sırada. Bir zamanlar üç katlı evlerin, tekli barakaların, fakir ama insanca bir yaşam sunduğu bu mahalle, sekiz kata açılan imar izniyle yavaş yavaş boğuluyor. Yarın orada da nefes alınamayacak. Yeni Mahalle, Soğucak, Donatım… hepsi aynı senaryoyu yaşıyor. Henüz betonun zincirine vurulmamış Bağlar, Güzeltepe ve Sütlüce bile karanlık bir geleceğin kıyısında.
Bu şehri yönetenler ihanet etti! Yalnızca onlar mı? O beton blokları diken müteahhitler, tarihi silip atan siyasetçiler, “fakir insanları ev sahibi yaptık” diye lütuf gibi sunanlar, yetmedi; o dairelere koşarak gidip “bir evim oldu” diye sevinç naraları atanlar… Hepimiz aynı ihanetin ortaklarıyız.
Günübirlik menfaatlerin, vizyonsuz belediye yönetimlerinin, iki cümleyi yan yana getiremeyen cahil belediye meclis üyelerinin eline bıraktık şehrin geleceğini. İki tavuğu emanet etmeyeceğiniz adamlara, yüz yıllık Muş’u emanet ettiniz. Ve bugün, o emanetin enkazında kavruluyorsunuz.
Kimsenin şikâyet etmeye hakkı yok. Çünkü insan kendini neye layık görürse, sonunda onun içinde yaşar. Bu şehrin geleceğini seçimleriniz ve suskunluğunuz, menfaatinize göre takındığınız tavır kararttı. Ve siz, o beton mezarlıkların içinde sıcaktan kavrulmayı, fazlasıyla hak ettiniz.
ÇANGA